Ceza Davaları-Ceza Hukuku

 

CEZA HUKUKU

Kamu hukukunun dallarından biri olan Ceza Hukuku genel olarak özel ve genel hükümleri barındırmaktadır. Ceza genel hukuku, suç kavramının maddi ve manevi unsurları ile tanımını, ceza hukukuna hakim olan genel ilkeleri, suçlar için öngörülen cezaları, cezayı azaltan ve ortadan kaldıran nedenler gibi bütün suçlar için geçerli olan kuralları inceler. Ceza özel hukuku ise, suç sayılan eylemleri teker teker alarak, suçların kapsam ve sınırlarını, birbirlerinden ayrılan yönleri ile bu suçlara öngörülen cezaları inceler. Ceza davaları olarak tabir edilen özellikle Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan kaynaklı ceza davaları, ağır ceza davaları ile Ceza Kanunda madde madde belirtilen suçlara ilişkin Ceza Davaları bir bütün halinde Ceza Hukuku’nun konu ve kapsamındadır. Ceza soruşturma ve kovuşturmaları kapsamında TCK’daki tüm suçlar örnek verecek olursa Avukat’ın zorunlu müdafilik görevini kötüye kullanması durumunda Görevi Kötüye Kullandığı iddiasının varlığı durumunda hakkında yapılan ihbar veya şikayetin usul ve yöntemi ile ilgili Ceza Muhakemesi Kanunun incelenmesi önem arz etmektedir. 

KAST, OLASI KAST, BİLİNÇLİ TAKSİR VE BASİT TAKSİR

5237 sayılı Ceza Kanununa  göre suç “tipe uygun, hukuka aykırı, kusurlu olan bir insan davranışıdır’’. Buna göre suçun varlığının kabulü için dört temel unsur gereklidir. Bunlar tipiklik, maddi unsur, manevi unsur ve hukuka aykırılıktır.  Suçun birinci unsurunu oluşturan tipiklik unsuru, yani kanunilik ilkesi eylemin suç sayılabilmesi için herşeyden evvel yasanın özel hükümleri arasında ya da ceza hükümlü özel bir yasada yer alan belli bir maddedeki tanıma uygun olmasını, maddi unsur hareketi (ihmali ya da icrai hareket ), hukuka aykırılık ise, ceza yasasının veya ceza hükümlü özel bir yasanın bir maddesinde yer alan ve suç sayılan bir eylemin, aynı yasa veya yürürlükteki hukuk düzeninde yer alan diğer bir hüküm tarafından hukuka uygun sayılmamış olmasını ifade ederken suçun manevi unsuru ise kast ve taksiri ifade etmektedir.

 

Kastın kanuni dayanağı nedir? Kast kavramı neyi ifade etmektedir? Unsurları nelerdir?

5237 sayılı TCK’nın 21. maddesinin 1. fıkrasından da anlaşılacağı üzere kast, suçun kanuni tanımındaki unsurları bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesine denilmektedir. Buna göre kastın “bilme” ve “isteme” olmak üzere ilişkin iki unsurunun olduğu anlaşılmaktadır.

-Kastın bilme unsuru: Kastın bilme unsuru failin suçun objektif nitelikteki bütün unsurlarını bilmesini ifade etmektedir.

-Kastın isteme unsuru: Failin kasten hareket ettiğini söyleyebilmek için, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilmenin yanında neticenin gerçekleşmesini istemesi de gerekmektedir.

Kastın türleri

Kast temelde doğrudan kast ve olası kast (dolaylı kast) olarak ikiye ayrılmaktadır. TCK’nın ilgili 21. maddesinin ilk fıkrası bize doğrudan kastın tanımını yapmaktayken 2. fıkrası ise olası kastın tanımını yapmaktadır.

-Doğrudan Kast: Doğrudan kast bilerek ve isteyerek suçun işlenmesini ifade etmektedir. Yani fail, düşündüğü, öngördüğü ve dolayısıyla bildiği sonucu aynı zamanda isteyerek gerçekleştirmiş ise bu durumda doğrudan kastın varlığından söz edilir. Fail burda suçun kanuni tanımındaki unsurlarını bilmekte ve ona göre suç işlemektedir.

-Olası Kast: Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası kastın varlığı kabul edilmelidir. Kişi bu kast türünde adeta “olursa olsun” demektedir. Burda fail suçun neticesini göze almaktadır.

-Doğrudan kast ve olası kast ayrımı: Doğrudan kastta fail gerçekleştireceği eylemin sonuçlarını, ihlal edilecek olan menfaati, suçun kanunu tanımda yer alan unsurlarını bilerek eylemi gerçekleştirmekte ve sonucu istemektedir. Olası kastta daha çok öngörme + göze alma söz konusudur.

Taksir Kavramı ve Unsurları

5237 sayılı Türk Ceza kanununun 22. Maddesinin 2. Fıkrasında da belirtildiği gibi taksir, kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu suçun kanunda belirtilen neticesinin öngörülmeyerek gerçekleşmesidir.

Taksirin türleri: Taksirli sorumluluk halinde iki tür taksirden bahsedilir. ilk olarak basit taksir dediğimiz bilinçsiz taksir sorumluluk hali bir de bilinçli taksir sorumluluk hali vardır. Bilinçli taksir sorumluluk halinde fail neticeyi öngörmekte fakat neticenin gerçekleşmeyeceğine inanmakta veya bu konudaki ustalığına güvenmektedir.

Bilinçli taksiri, basit/bilinçsiz tak­sirden ayıran özellik, eylemin sonucunun failce öngörülmüş ve fakat gerçekleşme­sinin istenmemiş olmasıdır. Ancak bilinçli taksirde de fail  dikkat ve özen yükümüne aykırı davranması nede­niyle neticenin meydana gelmektedir. Yani bilinçli taksirde bir öngörme durumu ve öngörülen neticenin gerçekleşmeyeceğine olan inanç vardır. Basit taksirde ise fail neticeyi öngörememektedir.

Bilinçli taksir-taksir(bilinçsiz- basit taksir) ayrımının önemi şu noktalarda karşımıza çıkmaktadır.

1- Bilinçli taksir halinde, taksirli suça ilişkin kanunlarda belirlenmiş olan ceza arttırılmaktadır. (TCK 22/3). Bilinçli taksirde bir öngörme durumu söz konusu olduğu için kanun koyucu bu halde cezanın artırılması yoluna gitmiştir.

2- Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa faile ceza verilmez. Ancak bilinçli taksir söz konusu ise sadece cezada indirim yapılır (TCK 22/6).  Örneğin uykusunda bir annenin yanlışlıkla yanında uyuyan bebeğini boğması durumunda anne taksirli olarak sorumludur. Anne evladını kaybetmiştir. Annenin kendini bu sebepten dolayı suçlama durumu, üzülme durumu göz önünde bulundurulduğunda TCK 22/6 uygulama alanı bulabilecektir.

3- Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası süreli de olsa, bu ceza adli para cezasına çevrilebileceği halde, bilinçli taksir halinde hapis cezası ancak kısa süreli olduğu takdirde adli para cezasına çevrilebilecektir (TCK 50/4).

4- Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Bilinçli taksir durumunda ise soruşturma ve kovuşturma re’sen yapılacaktır (TCK89/5).

 

Olası kast ve bilinçli taksir ayrımı

Failin, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek neticenin gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, neticeyi göze alarak fiili işlemesi halinde olası kast ile failin öngördüğü neticeyi istememesine, neticenin gerçekleşmeyeceği konusunda kendisine güvenmesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde ortaya çıkan bilinçli taksir pek çok zaman birbiriyle karıştırılmaktadır. Olası kastta, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması, neticenin göze alınması söz konusu iken öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmeyeceğine ümit edilmesine, gerçekleşmeyeceğine inanılmasına rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle sonucun meydana gelmesinin engellenemediği durumlarda ise bilinçli taksir söz konusudur.

Yargıtay ceza dairesi bir kararında, sanığın katılanın olduğu araca taş atması ve yaralamanın gerçekleştiği olayda sanığın söz konusu taşın araç içerisinde olan kişileri yaralayabileceğini öngörmesine rağmen, olursa olsun düşüncesiyle neticeyi kabullendiğini belirterek sanığın olası kast ile hareket ettiğine karar vermiştir. Kararda “olursa olsun düşüncesi” ve neticenin öngörülmesi unsurları olası kastın unsurları olarak belirtilmiştir.(Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2016/3462 E. 2017/14791 K. ve 15.11.2017 Tarih)

Yargıtay ceza dairesi bir kararında bilinçli taksirin koşullarını ise şu şekilde açıklamıştır; “…Sanık kavşağa yaklaşmadan önce kırmızı ışık yanmış, sanığın istikametindeki araçlar durmuş, sanık kırmızı ışık yanmasına rağmen kavşaktan geçebileceğini düşünmüş ancak katılanların bulunduğu aracın kavşağa girdiğini görmesi ile frene basmasına rağmen katılanların yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasına neden olmuştur. Sanığın son anda frene basmış olması, bilinçli taksirin özünü oluşturan ve bilinçli taksiri, olası kasttan ayıran en önemli ilke olan, öngörülen ve gerçekleşen neticenin istenmemesi ve engelleme çabasını göstermektedir. Sanık neticeyi öngörmüş, ancak öngördüğü bu neticeyi istememiş, hatta neticenin meydana gelmemesi için çaba sarf etmiştir.

Somut olayda, ışıklı işaret cihazlarıyla donatılan kavşağa gelirken kendi yönündeki araçlara kırmızı ışık yandığını görmesine karşın boş olan kavşaktan geçmeye çalışan sanığın, neticeyi öngörmesinin gerekmesi nedeniyle, tam kusurlu olduğu ve bilinçli taksirle hareket ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanığın eylemi “bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma” suçunu oluşturacağından, bu uyuşmazlık yönünden direnme gerekçesi isabetlidir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/1-108 E. 2017/311 K. ve 06.06.2017 tarih)

Yargıtay ceza dairesi bir kararında ise olası kast ve bilinçli taksir ayrımından şu şekilde bahsetmiştir:

“Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.

Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2017/257 E. 2018/12091 K. ve 12.12.2018 Tarih)

 

HAKİMİN DAVAYA BAKAMAMASI VE REDDİ HALLERİ

Hem hakimin davaya bakamayacağı haller hem de reddi sebepleri Ceza Muhakemesi Kanunda belirtilmiştir.

 

Hâkimin davaya bakamayacağı hâller

Hâkim Ceza Muhakemesi Kanunun 22. maddesindeki hallerin varlığı halinde ceza davasına bakamayacaktır. Bu haller ise;

  1. Suçtan bizzat kendisi zarar görmüşse,
  2. Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
  3. Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
  4. Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
  5. Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa,
  6. Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın hısımlığı varsa,
  7. Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
  8. Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse, Hâkimlik görevini yapamaz (CMK Madde 22 )

 

Yargılamaya katılamayacak hâkim

Bir karar veya hükme katılan hâkim, daha sonra  yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz.

Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.

Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.  (CMK Madde 23)

Hakimin reddinin talep edilmesine ilişkin usuller CMK 24 ve devamı maddelerinde açıkça belirtilmiştir.

 

Eşlerden Birinin Düzenlediği İddianame İle Açılan Kamu Davasında Diğer Eşin Hâkim Sıfatıyla Yargılama Yapması hakimin davaya bakamayacağı hallerden biri midir?

Eşlerden birinin düzenlediği iddianame ile açılan kamu davasında diğer eşin hâkim sıfatıyla yargılama yapmasının ve karar vermesinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanunu 22 ve 23 te sınırlı olarak sayılan hâkimin davaya bakamayacağı ve yargılamaya katılamayacağı hâller arasında bulunmadığına ilişkin Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararları mevcuttur. Yakın tarihte Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/8-880 Esas sayılı dosyasında verdiği 2018/270 Karar sayılı kararında “…..Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianame üzerine eşi olan hakimin yargılama yapıp karar verdiği olayda; ceza muhakemesinin bir süjesi olan Cumhuriyet savcısının, yargılamayı yapıp karar verecek hâkimin şahsından bağımsız olarak şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplamayı, muhafaza altına almayı ve haklarını korumayı kapsayan yükümlülüklerinin bulunması, eşlerden birinin düzenlediği iddianame ile açılan kamu davasında, diğer eşin hâkim sıfatıyla yargılama yapmasının ve karar vermesinin CMK’nun 22 ve 23. maddelerinde sınırlı olarak sayılan hâkimin davaya bakamayacağı ve yargılamaya katılamayacağı hâller arasında gösterilmemesi, sanık … hakkında iddianame düzenleyen Cumhuriyet savcısının kovuşturma evresinde mahkemede görev almadığı gibi görüş de bildirmemesi, sanık tarafından, hâkimin davaya bakamayacağı veya tarafsızlığını şüpheye düşürecek nedenlerin bulunduğu ileri sürülerek yapılmış bir hâkimin reddi isteğinin bulunmaması, hâkimin de davaya bakmaktan çekinmemesi, eşlerin bir mahkemenin aynı dairesinde görev yapma hâlinin bulunmaması, ceza muhakemesi hukukunda kıyas yoluyla istisnai hükümlerin kapsamının genişletilmesinin mümkün bulunmaması ve yargı sistemimizde uzun süredir devam eden yerleşik uygulamanın da bu doğrultuda olması karşısında, eşlerden birinin düzenlediği iddianame ile açılan davada diğer eşin hâkim sıfatıyla yargılama yapması ve karar vermesinin, başlı başına adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracak şekilde objektif ve subjektif anlamda tarafsızlık ilkesini zedelemediği kabul edilmelidir.” demiştir.

CEZA MUHAKEMESİNDE SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA

Ceza Muhakemesindeki tüm faaliyetler iki evreden geçmektedir. Bunlar soruşturma ve kovuşturma evreleridir. Kanununda soruşturma ve kovuşturma evrelerinin aşamaları, başlangıçları maddeler halinde düzenlenmiştir.

 

Soruşturma Nedir? Ceza Muhakemesinde Soruşturma Evresi Nasıl Başlar?

Ceza Muhakemesi Kanununa göre soruşturma; ihbar, şikayet veya başka bir yolla suç şüphesinin yetkili mercilerce öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi, kovuşturmaya yer olmadığı kararının verilmesi durumunda ise bu kararın gerçekleşmesine kadar olan evreyi ifade etmektedir. Bu evrede soruşturma evresinin amiri olan Cumhuriyet savcısı bir suçun işlendiği izlenimi veren bir hali öğrenir öğrenmez işin gerçeğini araştırmaya başlamaktadır. (CMK 160/1) CMK’ın 157. maddesine göre kural olarak soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir. Cumhuriyet savcısının bir suçun işlendiği izlenimi veren hali öğrenmesi genel olarak uygulamada ihbar ve şikayet ile mümkün olmaktadır.  5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanunun 159. maddesinde ihbar ve şikayetin hangi yetkili makamlara yapılabileceği usulü ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır.

 

Soruşturma evresi ne kadar sürede tamamlanır?

Soruşturma evresinin tamamlanma süresine ilişkin kanunda bir hüküm söz konusu değildir.  Soruşturma süresi her somut olaya göre farklılık göstermektedir. Örneğin yaklaşık on kişinin kasten öldürmeye ilişkin bir dosyada şüpheli olduğu düşünülürse bu dosya açısından keşif, bilirkişi, kamera kayıtlarının incelenmesi gibi soruşturma işlemleri, bir kişinin hakaret dosyası sebebiyle şüpheli olduğu bir dosyaya nazaran daha uzun sürecektir. Tabiki uygulamada şüpheli kişinin tutuklu olduğu dosyaların tutuklu işlerin ivedi işlerden olması sebebiyle hızlı bir şekilde işlemlerinin yapılmaya çalışıldığı da unutulmamalıdır. Ve tabi Ceza muhakemesinde esas olan soruşturma aşamasının gizli, yazılı ve hızlı bir şekilde yürütülmesi gereğidir.  Bu genel ilkeler soruşturma aşamasına kanunla bir makul süre getirilmemiş olsa bile en hızlı zamanda tamamlanmasını gerektirmektedir.

 

Soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararı nedir? Bu karara karşı itiraz etmek mümkün müdür?

2018 tarihinde Ceza Muhakemesi Kanununa ek bir fıkra eklenmiştir. Ve bu ek fıkra ile soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verilmesi yolu hukukumuza girmiş olmaktadır. Ceza Muhakemesi hukukunda yeni bir karar olma özelliğine sahiptir. Buna göre soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararı nedir?

Soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararı, kanunda belirtilen sebeplerden ötürü soruşturma işlemlerinin başlanmasına gerek görülmemesi neticesinde verilen bir karardır. Cmk 158 e eklenen ek fıkra gereğince  iki durumda soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verilmektedir:

  • İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması durumu veya
  • ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir.

Soruşturma işlemleri başlamadığı için bu durumda hakkında ihbar veya şikayetin yapıldığı kişiye şüpheli sıfatı verilemez. Burda bireyin lekelenmeme hakkının korunması hedeflendmiştir. Bu karar, varsa ihbarda bulunana veya şikâyetçi kimseye bildirilir. Karara itiraz usulü nedir? Soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararına karşı  CMK’nın 173 üncü maddesinde belirtilen usule göre itiraz edilebilir. İtirazın kabul edilmesi durumunda Cumhuriyet başsavcılığı tarafından soruşturma işlemlerini başlatılacaktır.

 

Kovuşturmaya yer olmadığına dair  karar (Takipsizlik Kararı) nedir?

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı  5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanunun 172 vd. maddelerinde düzenlenmektedir.  İlgili maddeye göre cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir. (CMK 172/1)

 

Kovuşturmaya yer olmadığına dair  karara itiraz usulü nedir? İtirazın reddi durumunda sonuç ne olur?

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı suçtan zarar gören kişiye tebliğ edilmektedir. Tebliğ tarihinden itibaren kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı 15 gün içerisinde itiraz etmek mümkündür. İtirazı değerlendirecek olan merci ise takipsizlik (KYOK) kararını veren cumhuriyet savcısının görev yaptığı yargı çevresindeki ağır ceza mahkemesinin bulunduğu sulh ceza hâkimliğidir. Suçtan zarar gören İtiraz dilekçesinde şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararının verilmesi konusundaki itirazlarını ve kamu davasının açılmasını gerektirecek olaylar ve deliller belirtir.

Suçtan zarar görenin yaptığı itiraz sulh ceza hakimliğince karara bağlanır. Sulh ceza hakimi yapılan itirazı ya kabul ya da reddeder.  Sulh ceza hakiminin itirazı reddetmesi veya Suçtan zarar görenin kendisine tanınan 15 günlük itiraz süresini kullanmaması hallerinde Cumhuriyet Savcısının verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair  karar kesinleşir. Kesinleşen bu karar sonucunda aynı fiilden dolayı kamu davasının açılabilmesi için ; yeterli şüphe oluşturacak yeni delillerin elde edilmesi ve bu hususta sulh ceza hakimliğince soruşturmanın genişletilmesi olarak geçen bir kararın verilmesi gerekmektedir. (CMK 173/6,172/2)

Kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar aleyhine “kanun yararına bozma” başvurusu yapılarak kovuşturmaya yer olmadığına dair kesinleşmiş kararın kaldırılması durumunda da cumhuriyet savcısı aynı fiilden dolayı  soruşturma yaparak kamu davası açabilir.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararıyla Yeniden Soruşturma Başlatılması Mümkün Müdür?

5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanunun 172. maddesinin 3. fıkrasında “Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır” demekle Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmesi durumunda kararın kesinleştiği tarihten itibaren 3 ay içinde talep edilmesi halinde yeniden soruşturma açılacağı açıkça belirtilmiştir.

 

Ek Takipsizlik Kararı nedir?

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli hakkında yürütülen bir soruşturmada birden fazla suç  söz konusu ise ve bazı suçlardan dolayı şüpheli hakkında kamu davası açmaya yeterli delil elde edilmemişse bu suçlardan dolayı verilen karara Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair  karar denmektedir. Ek takipsizlik kararı bir de şu şekilde mümkün olmaktadır; Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturmada birden fazla şüpheli  söz konusu ise ve bazı şüpheli/şüpheliler hakkında kamu davası açmaya yeterli delil elde edilmemişse bu kişiler hakkında da ek takipsizlik kararı verilmektedir. Örnek olarak; iki şüpheli hakkında hırsızlık suçunun işlendiği izlenimi veren halin öğrenilmesi sebebiyle başlatılan bir soruşturmada hırsızlık suçundan hakkında yeterli delil elde edilen şüpheli hakkında bu suçtan dolayı iddianame düzenlenip ceza mahkemesine davası açılırken   hakkında yeterli delil elde edilemeyen şüpheli hakkında ise “Ek Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” verilir.

Ek takipsizlik kararı da tıpkı takipsizlik kararları gibi suçtan zarar gören mağdur, müşteki veya müşteki/şüpheli sıfatıyla kaydedilen kişilere tebliğ edilir. Tebliğ edilen ek takipsizlik kararlarına karşı da  15 gün içerisinde Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edilmesi gerekmektedir.

 

Kovuşturma nedir?

Kovuşturma aşaması  5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanunun 175 vd. maddelerinde tanımlanmıştır. İlgili  maddeye göre kovuşturma aşaması şüpheli hakkında düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabulüyle başlayan evreyi ifade etmektedir. (CMK 175/1) Kovuşturma evresinde yargılanmakta olan kişinin sıfatı sanık olarak adlandırılmaktadır. Tutuklu olmayan sanık iddianamenin kabulü sonrasında mahkemece verilen duruşma günü ifade için çağrı kağıdı ile çağrılır.

 

Soruşturma ve Kovuşturma aşamasında şüpheli/sanık kime denir?

  • Şüpheli: Soruşturma aşamasında suç şüphesi altında olan kimseye şüpheli denmektedir.
  • Sanık:Kovuşturma aşamasından hükmün kesinleşmesine kadar suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder.
  • Müdafii: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukata müdafii denir.
  • Vekil: Ceza muhakemesinde katılanı temsil eden avukata vekil denir.
  • Suça Sürüklenen Çocuk: Hem soruşturma  aşamasında hem de kovuşturma aşamasında suç şüphesi altında olan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğa denilmektedir.

 

Yargılama sırasında suçun hukuki niteliğinde değişiklik olursa sanığa iddianamede yazılan kanun maddelerinden başka sevk maddelerinden  ceza verilebilir mi?

5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanunun 225. maddesinde hükmün konusunun neyi oluşturabileceği belirtilmiştir. Kural olarak; hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilebilmektedir. İlk derece mahkemesi, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.

Uygulamada pek çok kez rastladığımız bir durum olan suç vasfının değişmesi sonucunda sanığa ceza verilip verilmeyeceği, dosyanın durumunun ne olacağı hususu ile ilgili 5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanunun 226. maddesinde düzenleme mevcuttur. Peki suç vasfının değişmesi ne demektir? Suç vasfının değişmesi kişi hakkında açılan bir iddianamede sevk maddeleri ile yapılan suç isnadının farklı sevk maddelerine dönüşmesi yani bir örnek verecek olursak yağma suçundan hakkında iddianame düzenlenen bir kimsenin kovuşturma aşamasında müştekinin beyanları sonucu yağma suçunun manevi unsurlarının oluşmadığının anlaşılması üzerine nitelikli hırsızlık suçundan yargılanmasına devam edilmesidir. Ceza Muhakemesi Kanunun İlgili  226. maddesinin 1. fıkrasında, suçun hukukî niteliğinin değişmesi durumunda bu konuda sanığa bilgi verilip savunmasının alınmasının aksi takdirde iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başka kanun maddeleri üzerinden hüküm kurulması mümkün olmadığını açıkça vurgulamıştır. Uygulamada duruşmalarda ”sanığa … maddesinden ek savunma hakkı verildi” şeklinde karşılaştığımız durumdur.

 

Suç vasfının değişmesi durumunda yargılamaya devam edecek olan mahkeme hangisidir?

Düzenlenen bir iddianameyle Asliye Ceza Mahkemelerinde açılmış olan bir  ceza davası sebebiyle suç vasfının değişmesi ve suçun cezasının Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanına girmesi durumunda asliye ceza mahkemesince görevsizlik kararı verilerek dosya görevli mahkemeye gönderilecektir. (CMK madde 5) Tam tersi bir durum da söz konusu olabilir. Yani ağır ceza mahkemelerinde yapılan bir yargılama sırasında suç vasfının değişmesi durumunda suçun ceza miktarına göre her an asliye ceza mahkemelerinin görev alanına girilmesi durumu olabilir. Bu halde ağır ceza mahkemeleri 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 6. maddesindeki açık hüküm sebebiyle dosya daha alt dereceli olan Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmeyecek hüküm ağır ceza mahkemelerince verilecektir.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]